2015 ve Ortadoğu-Kuzey Afrika bölgesi

Daha 2015 yılının başında Batı ve bölgedeki müttefikleri Suriye Devlet Başkanı Esad’ın iktidardan vazgeçmesi gerektiğini şart koşuyorlardı. Gel gör ki aynı yılın sonunda hem ABD hem de İngiltere, ortadan kaldırılması öncelik haline gelmiş IŞİD’in yenilmesinde Suriye rejiminin ve ordusunun rol oynayabileceğini kabullenmişlerdi.

ABDULBARI ATWAN

Bölge; 2015 yılında temelden sarsılıp savaşların, ekonomik çekişmenin ve terörizmin hüküm sürdüğü kargaşadan yeni bir düzenin ortaya çıkmasına şahit oldu.

Varlığını ancak Haziran 2014’te duyuran IŞİD’in kısa sürede kat ettiği yol ve elde ettiği kazanımlar dünyayı hazırlıksız yakaladı. IŞİD bir yıl içerisinde bölgenin ve tüm dünyanın en ciddi tehdidine dönüştü: Paris’te iki saldırı, ağırlıklı olarak İngiliz turistleri hedef alan Susa’daki plaj katliamı, Sina Yarımadası üzerinde Rus jetin düşürülmesi, Beyrut (ve bir ihtimal Ankara) bombalama eylemlerine ek olarak Kalifornya’daki olası silahlı saldırı. IŞİD Suriye ve Irak dışındaki bu saldırılarıyla neredeyse 1.000 kişiyi katletti.

Bölgedeki öbür krizlerin çoğu (dibe vuran petrol fiyatları, Suriye ve Yemen’de devam eden savaşlar, Libya’da merkezi bir hükümetin yokluğu) öyle ya da böyle IŞİD ve başka aşırı uç grupların uyandırdığı küresel panikle bağlantılıdır.

Daha 2015 yılının başında Batı ve bölgedeki müttefikleri Suriye Devlet Başkanı Esad’ın iktidardan vazgeçmesi gerektiğini şart koşuyorlardı. Gel gör ki aynı yılın sonunda hem ABD hem de İngiltere, ortadan kaldırılması öncelik haline gelmiş IŞİD’in yenilmesinde Suriye rejiminin ve ordusunun rol oynayabileceğini kabullenmişlerdi.

IŞİD ve Suriye’deki gelişmeler bir yıl içerisinde bölgenin güç dengesinin alt üst olmasında belirli bir rol oynadı.

Aşırı grupların kışkırttığı mezhep kutuplaşması sadece Irak ve Suriye’deki var olan çatışmaları körüklemekle kalmadı, Suudi Arabistan’ın Mart 2015’te Riyad’ın bölgedeki ezeli rakibi Tahran tarafından desteklenen (Şii) Husi ayaklanmasına karşı askeri müdahalede bulunduğu Yemen’de çatışmalara da neden oldu.

Yabancı güçlerin Şii-Sünni eksenindeki ittifaklarda saf tutmaları beraberinde bölgesel, hatta küresel tansiyonun yükselmesi riskini getirdi: ABD-İngiltere ikilisi Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın (ve Suriyeli asilerin) oluşturduğu Sünni ittifakını desteklerken Rusya-Çin ikilisi İran (ve Esad rejimini) destekledi.

Durum böyleyken 2015 yılında Washington’da dış politikaya yön veren isimler bölgedeki hızlıca değişen durumun karşısında çark edip bazı kökten değişikleri benimsedi. İran’ın katılımı olmaksızın Suriye krizinde bir çözüme ulaşılamayacağını anlayan Beyaz Saray savaş naraları atmak yerine Tahran ile bir nükleer sınırlandırma anlaşmasına aracı olmuş, yaptırımları kaldırarak İslam Cumhuriyetini temkinli bir şekilde uluslararası topluluğa geri kabul etmiştir. Riyad doğal olarak bu durumdan hiç de hoşnut kalmadı.

Devamı Cins Dergi Ocak sayısında..