Kufe halkısın sen böylece. Susuzluktan kavrulmuş dudaklarımla son bir hücum için gücümü toplamaya çabalıyorum bense. Sırtımda çapraz asılı bir teber, göğsümde Hindistan cevizinden oyulma bir keşkül… Kaşım yok, bıyığım, saçım ve sakalım da.
İSMAİL KILIÇARSLAN
‘Senin bana dönmeni nasıl beklediysem o gece memleketi de öylece bekledim’ cümlesini ögelerine ayırınca elimde sadece sen kalıyorsun. Evin duvarlarındaki şampanya sarısı boyanın çatlaklarına dalıp dalıp gidiyorsam bundandır böylece.
Hayır. Senden sonra aslında her sabah o kalafat yerine çekilerek yaşıyorum, yaşayabiliyorum ben. Kalın bıyıklı, kalın sesli, kalın bedenli tersane işçileri ellerindeki eskimiş bezlerle hayata karşı dayanıklı hale getiriyorlar beni her sabah.
Her sabah ‘belki o gün bugündür’ diyerek uyanmanın nasıl bir şey olduğunu sana hiç anlatamadım. Bugün hiç o gün olmadı böylece. Kuzeyli, yenik, üzgün bir kral gibi… Tatar Çölü’nün Drago’su gibi… Çölün ortasında öylece, kendisine verilmiş sözün tutulmasını bekleyen Hüseyin gibi.
Kufe halkısın sen böylece. Susuzluktan kavrulmuş dudaklarımla son bir hücum için gücümü toplamaya çabalıyorum bense. Sırtımda çapraz asılı bir teber, göğsümde Hindistan cevizinden oyulma bir keşkül… Kaşım yok, bıyığım, saçım ve sakalım da. Sokaklarda öylece, bana uzatılan şey neyse ona razı olarak…
Devamı Cins Dergi Kasım 2016 sayımızda…