Kendindeki İmkanın Mahkumudur İnsan…

Dünya merkezli olarak konuşursak ilk giden Kabil’dir. Habil’i öldürmesinin bir vicdan üküne dönüşmesiyle, Yemen’e gitmek zorunda kaldığı rivayet edilir. Kimi kaynaklarda demirci anlamıyla Kain diye anılır ki, onun gidişi bir yanıyla insanın dünyaya dağılmasına, zanaatın doğmasına doğru bir gidiştir.

ÖMER LEKESİZ

SÖYLEŞİ: YUSUF GENÇ

“İnsan gitmekten yapılmıştır” diyoruz bu ay Ömer Abi. Ne dersiniz? Dünyaya bile gitmek için geliyoruz.

Gitmek, hareketi ifade ettiğine ve hareket de bölünmeyeceğine göre, gitmenin insana bitişik olduğunu söylemek mümkün elbette. Dolayısıyla bu yargıyı belirtmekle failin her fiili gitme’nin içine çekilebilir: Doğmanın büyümeye, tahsilin ilme, bekarlığın evliliğe, anne-baba olmanın çoğalmaya, fakirliğin zenginleşmeye, hazzın sevince, acının üzüntüye, ihtiyarlamanın ölmeye… ilh. gitmek olması gibi.

Bunları söylediğimizde, aslında zamanı söylemiş oluruz ki, hareket dediğimiz şey de zaten zamanın ta kendisidir. Zaman, ancak hareketler(in ölçülebilmesi) yoluyla varlığını kavrayabildiğimiz ve kendimizi içinde an’lar sayesinde onun oğlu olarak konumlandırdığımız şeydir: İbnü’l-vakt olmak dediğimiz şey yani. Evlat babanın sırrı olduğuna göre, zamana gitmek fiiliyle bitişmenin sırrı, pekala ondan yapılmış olmayı benimsemeye de götürebilir bizi.

Bu manada dünya bir handır. “Bile” nitelemesi fazladır çünkü gitmek bir gideni ve gitme yerini gerektirdiği için dünya failin filinin yerini ifade eder ki, han olduğu her şekilde sabit olan bu yer, gitmenin koşulu haline gelir.

İnsan gitmeye mi meyilli? Kalmaya çalışmak gerçekten kötü bir fikir mi?

“İnsan gitmekten yapılmıştır” deyişinize göre, bunun bir meyil meselesi değil, ontolojik bir hakikat olması gerekir. Gitmenin mekanı olarak yol, bir arketip, bir ayn-ı sabite, Hindî söylenişiyle bir karma’dır çünkü. Bu manada kalmak, gitmenin değerini ortaya koyan şey olmasıyla değerlidir sadece. Çünkü, düşünmesi güzel olsa da uygulanması imkansızdır.

Öte yandan yine Hindî bir yaklaşımla söyleyecek olursak, kalmak, yolu kendi içinde bir mekan kılarak, kendi kendinde yol almak bakımından, gitmek’e giydirdiğimiz bir nispet elbisesinden başka bir şey de değildir zaten. Bu bağlamda zikredilmesi mümkün bir başka husus şu olabilir: Nefsin en önemli özelliği merak’tır. Yolda atılacak yeni bir adımda ne olacağı merakı nefiste yerleşik olduğundan, onun bu arzunun peşinden gitmesi beklenir. Bunun aksi nefsin terbiyesiyle ilgilidir ki, bu da başka bir gitmenin konusudur, malum.

Devamı Haziran sayısında…