DÜNYA KADAR

Hazırlayan: Zeynep Kantarcı

The New Yorker Magazine

Ayda bazen iki, bazense üç sayı yayımlayan The New Yorker’ın ocak ayında çıkardığı ikinci sayıda Julian Lucas, İsviçre’nin Bern şehrindeki “Truimphant Scale” isimli sergide yetmiş altı yaşındaki Ganalı heykeltraş El Anatsui’nin şişe kapaklarıyla yaptığı eseriyle tanışma hikâyesini anlatıyor. Bugün, Afrika sanatının dünyadaki yerini yeniden tanımlayan ve eserleriyle sesini İsviçre’ye kadar duyurabilmiş olan El Anatsui’nin sanat yolculuğu, yolda bulduğu şişe kapağı çöpleriyle başlamış. Bu sayıda roman yazarı Rachel Kushner, Nell Painter’ın Old in Art School: A Memoir of Starting Over isimli, orta yaşlıların yeni beceriler edinebileceklerini konu alan kitabına dair bir yazıyla, Jill Lepore ise Amerikalıların tüm zamanını ve tutkularını işlerine vermeleri/yöneltmeleri gerektiği söylemine mukabil uğraştıkları işlerinin bu emeği karşılayıp karşılamadığını tartışan “Çalışma Şeklimizdeki Sorun Ne?” başlıklı bir eleştiri yazısıyla yer alıyor. Anthony Lane, Kornél Mundruczó’nun Pieces of a Woman filmi üzerine, Vinson Cunningham ise Round House Tiyatrosu’nda sahnelenen en ünlü oyunlardan “Funnyhouse of a Negro” üzerine inceleme yazıları yazmışlar. Booker Ödüllü yazar Graham Swift’in “Blush” isimli bir kurgu metni, geçtiğimiz aralık ayında yaşamını yitiren Şair Jean Valentine’ın “The Cricket” isimli bir şiiri ve Tyree Daye’ye ait “What Angels Eat” başlıklı bir şiir yer alıyor. Derginin internet sitesinde Tyree Daye’nin kendi şiirini seslendirdiği bir kaydı da mevcut.

Harper’s Magazine

Derginin ocak sayısı, Elizabeth McCracken’in “The Souvenir Museum” (Hatıra Müzesi) adlı öyküsüyle başlıyor. Bu sayıdaki pek çok büyük isim bir yana, Nuri Bilge Ceylan ismini görünce duraksayıp gururlanıyor ve okumaya devam ediyoruz. Yasmine Seale’in Nuri Bilge Ceylan sinemasına dair yazdığı inceleme yazısına Mayıs Sıkıntısı filminden bir kare eşlik ediyor. Devamında Kavgam adlı altı ciltik otobiyografik eseriyle bilinen Norveçli yazar Karl Ove Knausgaard’ın bu ay çıkan In the Land of the Cyclops: Essays adlı eserinden Martin Aitken tarafından İngilizceye çevrilmiş bir parça yer alıyor; ayın edebi anlamda en dikkat çeken isminin Knausgaard olduğunu söyleyebiliriz. “Okumalar” başlığı altında oldukça farklı iki yazı yer alıyor. Biri, 1981 yılında John Lennon’u öldürmekten yirmi yıl hapis cezasına çarptırılan Mark David Chapman’in 2020 yılının ağustos ayındaki şartlı tahliye duruşmasında yargıç ile yaptığı konuşmanın J. D. Salinger’ın Çavdar Tarlasında Çocuklar eseriyle ilişkilendirdiği bir okuma/yorumlama yazısı, bir diğeriyse Louise Glück’ün 2020 yılında, Nobel Ödülü’nü kazandıktan hemen sonra Adam Smith ile gerçekleştirdiği telefon konuşması metni üzerine bir okuma. “Feel and Hold” isimli bir öyküden sonra sonlara gelirken Erica Hunt’ın şiiri için seçtiği “Fr**dom” başlığı yüzde bir gülümseme bırakıyor.

Granta

1889 yılında Cambridge Üniversitesi öğrencileri tarafından “The Granta” adıyla kurulan Granta dergisi, dünyanın her yerinden kurmaca yazın, anı yazısı, söyleşi ve şiir türlerindeki en iyi metinleri keşfetmeyi ve yayımlamayı hedefleyerek yola çıkmış. Adını şehirdeki bir nehirden alan Granta, zamanında A. A. Milne, Stevie Smith, Sylvia Plath ve Ted Hughes gibi isimleri de ağırlamış. Sonrasında Granta Books adıyla yayıncılık faaliyetlerine John Berger ve Gabriel García Márquez gibi isimlerin eserlerini basarak başlayan kuruluşun “hiçbir edebi veya siyasi manifestosu bulunmamaktadır, ancak hikâyenin gücüne ve kaçınılmazlığına; tanımlama, aydınlatma ile gerçekleştirme kabiliyetine inanmaktadır.”

Dergi, son çıkan sayısı olan 2020 sonbahar sayısını doğaya ithaf etmiş görünüyor. Bu sayıda yazan yazarların ekseriyeti doğayla profesyonel anlamda ilgilenen doğa severler, ekolojistler ve bilim insanları. Callum Roberts, yaşlılara değersiz ve âdeta “bozuk” gelen şeylerin bugünün jenerasyonuna ne kadar olağan geldiğine değinen bir denemeyle yer alıyor; yazı esasında su altı yaşamının geldiği noktaya ve geçmişte yaşanan deniz kirliliği felaketlerine parmak basıyor. Granta dergisinde deneme ve anı yazısı türlerinin çokluğu ise dikkat çekiyor. Judith D. Schwartz su konusunda “Water Is Never Lonely” adında bir deneme kaleme almış, devamında Charles Massy’nin Rod Masson (diğer adıyla Ibai Wumburra) ile yaptığı söyleşi/sohbet yer alıyor. Ibai Wumburra, Ngarigo’nun, yani Aborjin Avusturya halkının Yeni Güney Galler’deki en yaşlı üyesi. Kendisi bir “rainmaker” (“yağmur yağdıran kimse”) ve bir şifacı. Ailesinden öğrendiği bu geleneksel birikimin öyküsünü anlatıyor yazıda; doğrunun ve yanlışın ötesinde, bana ailemden geçenler bunlar, diyor. John Kinsella, “Third Eclogue of the Vegetable Garden” şiirine “Bilmediklerin tehlikeye atar / bilmek istediğin her şeyi” dizesiyle başlıyor ve şiiri “Bahçe”, “Bahçevan” gibi kısımlara ayrılıyor.

The Georgia Review

The Georgia Review, Georgia Üniversitesi’nin 1947 yılından beri üç ayda bir çıkardığı bir edebiyat dergisi. İlk çıktığında yerel bir dergi niteliğini taşıyan The Georgia, zamanla tüm Amerika’ya ve sonrasında dünyaya ulaşan bir dergi hâline gelmiş. Dergi, okurların metinle işleri bittikten sonra kendi yaşamlarında da düşünmeye, yazar ile okur arasındaki bu iletişimi sürdürmeye devam edebilecekleri iddialı ve yaratıcı yazıları yayımladıklarını açıklıyor.

2020 kış sayısında hepsi ödüllü olmak üzere dört şairin birer şiiri yer alıyor. Bu isimler: Bernard Ferguson, David Landon, Juan Luis Guzmán ve Hannah Perrin King. Şiirlerin neredeyse hepsi gündelik bir dil ile -konuşur gibi- yazılmış; bu anlamda şiir formuna sadık kalınmadığı söylenebilir. Dört adet öykü, dört adet inceleme ve bir de Douglas Carlson’ın cyanotype türünde fotoğraflar çeken Meghann Riepenhoff ile yaptığı söyleşi var. Bu sayıda en çok dikkat çeken metin Jasmin Aviva Sandelson’ın “Delivery” (“Doğum”) adındaki deneme/öykü türündeki yazısı; hikâyeyi doğan bebek anlatıyor. Zor bir doğum geçiren annesinin hamilelik sürecini anlatırken yer yer Hristiyanlıkta Hz. Havva’ya atfedilen “çocuk doğurmak ile lanetlenme” anlayışından ve yine Hristiyanlıkta isyankârlığıyla bilinen Lilith’in öyküsünden alıntılar yer alıyor. Artık büyümüş olan ve öykünün sonlarında ailesiyle hiç yaşamadığını anladığımız çocuk, o dokunaklı cümleyi kuruyor: “Doğumum esnasında annem ile bedenlerimiz birbirinde travmalar yaratırken ondan bana geçen hangi korkuydu acaba?”

The Virginia Quarterly Review

Yayın hayatına 1925 yılının baharında başlayan The Virginia Review, yayın çizgisini özelleşmiş bir alan veya tür ile sınırlamayan, kendini bir “ulusal edebiyat ve tartışma dergisi” olarak tanımlayan bir dergi. Düz yazıdan şiire, sanat yazılarından ekonomiye uzanan geniş yelpazesi ile kendi ifadeleriyle: “The Virginia Review; yeri geldiğinde yasaklarda, depresyonlarda, savaşlarda ve refah ile barış ortamlarında dahi hem Amerika’dan hem de yurtdışından katkıda bulunanlara, alanının en iyi denemecileri, kurgu yazarları ve şairleri için bir sığınak ve yuva olmuştur.” Geçmişte Bertrand Russell, Allen Tate, Eleanor Roosevelt, Henry Taylor ve Katherine Anne Porter gibi ünlü isimlerin çalışmalarını yayımlayan derginin editörlüğünü günümüzde Paul Reyes üstleniyor.

Derginin 2020 kış sayısında doğum temasıyla ikinci kez karşılaşıyoruz. Julia Cooke, okura doğum anlatısının, doğumun gücünün ve politikasının bir yakın okumasını sunuyor. Pamela Erens, Ayrılık Günleri eseriyle bilinen ünlü İtalyan yazar Elena Ferrante’nin romanlarına yeni bir bakış getirirken Simon Han, 2020 yılını temsil ettiğini düşündüğü bir metafor üzerinde duruyor: “uyurgezerlik”. Sayının bir diğer dikkat çeken işi ise pandemi döneminde artış gösteren çiftlik evi kültürünü inceleyen bir araştırma yazısı. Fotoğrafçı Brian Palmer da unutulmaya yüz tutmuş Afro-Amerikan mezarlıklarının fotoğraflarıyla zenginlik katıyor sayıya.

Southwest Review

1915’te Güney Metodist Üniversitesi bünyesinde kurulan Southwest Review, Amerika’nın en uzun süredir yayımlanan üçüncü üç aylık edebiyat dergisi. Şu ana dek yayımladığı isimler arasında D. H. Lawrence, Arthur Miller, Tennessee Williams, Allen Ginsberg gibi ünlü yazarlar olan derginin yazıları yayımlanan Nobel Ödüllü yazarlar köşesindeki dört isimden biri Orhan Pamuk, bir diğeriyse Necib Mahfuz.

Southwest dergisinin 2020 sonbahar sayısında ilk olarak Cynthia (Cina) Pelayo’nun iddialı bir başlığa sahip olan “I Need to Believe” (İnanmaya İhtiyacım Var) adlı denemesi fark ediliyor. Yazı, FBI üyesi William Mulder’a ait bir sözle başlıyor: “Hassas gözler dışında herkesten gizlenen bir gerçeğe, kendi sahip olduğumuzun ötesinde bir hakikate inanmayı çok istiyorum.” Katolik bir ailede büyüyen yazar, çocukluğundan beri tecrübe ettiği dinî ve spiritüel tecrübeleri, denediği ritüelleri, farklı dünyalara seslenme çabasını ve “tıbbın kendisine açıklamada yetersiz kaldığı” gerçekleri anlatıyor yazısında. En sonunda da tüm bunları bir tanrıya inanmak istediğim veya inançlarıma bir kanıt aradığım için değil, burada varlık gösterdiğimiz biçimleri yitirdiğimizde bir başka yerde devam edeceğimize olan umudum nedeniyle yaptım, diyor. Bu sayı, mevzubahis deneme dışında on tane de oldukça uzun öyküyü barındırıyor içerisinde.

Posted in Genel