Güven Adıgüzel: “Sevmek Zamanı: Bir Görkemli Sınanmak!”

Balzac’ın “bir başkasının hayatını yaşamak” olarak tanımladığı duygu, eğer iki insan arasında kapanmayan bir mesafeyi sürekli olarak tahkim ediyorsa, o zaman meşhur çıkmaz sokak nöbetleri başlar. Bir yol bulunamaz ve yürünemeyen yollar insanın içinde birikir. Sevmek adımlamak ve doyasıya yürümektir oysa. Yürümenin, çıkmaz sokakları terk etmenin, hayatı birlikte omuzlamanın mümkünleri sevmenin hâllerini kapsar. Sevmek yorulur mu peki, sanmam.

GÜVEN ADIGÜZEL

“Sevgili olmak tutuşmak demektir.

Seven olmak: bitmez bir yağlı ışık saçmak.

Sevilmek fani olmaktır, sevmekse baki olmak.”

Rilke

Her seferinde Behiye Aksoy’un sesiyle kulağıma gelen o şarkı, “Sevmekten kim usanır?”, rast makamından bir ıtırlı bahçe. Farabi’nin tasnifinde, güneş iki mızrak boyu yükseldiğinde etkili olan ve insana neşe, huzur duygusu veren bir makam rast. “Kalpten sevenin işi rast gider” diyen eskilerin de aynı makamdan söz aldıkları belli. Sevmek huzur ve neşeyle ilgili, diri, taze ve sürekliliği olan bir eylem. İnsana rast gelir, huzur kaçırmaz, ona nice yaşamaklar verir. Eric Fromm’a göre, insanın varoluş sorununun yanıtıdır sevmek. Sevgiye ilişkin tüm kuramlar, insan kuramıyla, insanlığın varoluş kuramıyla başlamak zorundadır bu yüzden. İnsan severek ilahi perdedeki anlamını, kâinatta ikamet ettiği yeri ve ruhunu ateşe vermenin güzelliğini öğrenir.

Dünya tek başına var olabildiğimiz bir yer değil, insan beşerî ilişkiler bağlamında, bu zorlu ve zorunlu dairenin içinde iradi bir hayatı yaşar. Sevmenin insana uzun yorgunluklar armağan etmeye başlaması, bu döngüye eklenen benlik duygusunun çürütme gücüyle ilgilidir biraz da. Şüphesiz sevmek karşılıklı bir akit, antlaşma ya da sözleşme değil. Ama ömrünü içeren gerekçeler, var olduğu zeminle doğrudan alakalıdır. Balzac’ın “bir başkasının hayatını yaşamak” olarak tanımladığı duygu, eğer iki insan arasında kapanmayan bir mesafeyi sürekli olarak tahkim ediyorsa, o zaman meşhur çıkmaz sokak nöbetleri başlar. Bir yol bulunamaz ve yürünemeyen yollar insanın içinde birikir. Sevmek adımlamak ve doyasıya yürümektir oysa. Yürümenin, çıkmaz sokakları terk etmenin, hayatı birlikte omuzlamanın mümkünleri sevmenin hâllerini kapsar. Sevmek yorulur mu peki, sanmam. Ama yorar, daha en baştan yoracağına dairdir zaten. İnsan da yorulur. Bile, isteye. Attila İlhan’ın deyişiyle bir akşamüstü ansızın bırakır bütün “sevmek”lerin peşini. Benlik ortaya çıkar, aralıklar büyür, bakışlar körleşir. En yakın mesafeden bile hissedilen bir uçurum duygusudur bu.

Sevgi üryan bir anlamdır. Burası mühim, herkes kendine saklandıkça sevmek görünmez olur çünkü. Rilke iki insan arasında kurulan bağ hakkında açtığı bahiste, “ikisi de birbirinin yalnızlığının başında nöbet tutmalıdır”, derken buralarda dolaşacaktır. Sevmek ve sevilmek gibi iki ana eşdeğer sütun arasında yaptığı şu ürpertici ayrımın anlamı da, ilahi olana doğru aşkın bir yürüyüşün işareti gibidir: “Sevilenlerin hayatı perişan ve tehlikededir. Ah onlar kendilerini aşsalardı da sevenler olsalardı. Tam güvenlik, sevenlerin çevresindedir. Kimse artık kuşkulanmaz onlardan ve onlar kendilerini ele verecek durumlarda olmazlar o zaman. İçlerinde sır şifa bulmuştur; bu sırrı bülbüller gibi bütün olarak duyururlar, parça hâlinde değil. Bir kişi uğruna figan ederler; ama bütün doğa, o sese katılır: Bir Tanrı için figandır bu. Kaybettiklerinin peşine düşerler; ama daha ilk adımda onu aşmışlardır ve önlerinde yalnız bir Allah kalmıştır artık.”

Devami Cins’in 2020 Ağustos sayısında…

Posted in Genel