Söyleşi/Mustafa Sami
1988 Halfeti doğumlu. Dedesinden duyduğu yerel türküleri, İran’da öğrendiği santuru, mutasavvıflardan okuduğu metinleri ve jazz, blues gibi müziklerle birlikte kendi üslubunda buluşturdu Sedat Anar. Türkiye’deki ilk solo santur albümünü çıkaran kişi oldu. Müziğini sokakta buldu. TRT’de, Ankara Devlet Tiyatrosu’da, Avrupa’da, Asya’da ise bulduğu ve bildiği yola devam etti.
Sokaktan geliyorsun. Aslında hepimiz sokaktan geliyoruz. Biraz geride kaldı ama hikâyenin tamamını görmek için oradan başlayalım istiyorum. Hatta ‘Sokakta müzik’ fikrinden önce Sedat Anar’ın sesleri ilk fark etmesinden başlayalım. Ne oldu, nasıl oldu?
Her nefes bir sestir. Ve bu ses müziğin ta kendisidir. Yani insan, sürekli bir müzik âleminin içinde nefes alıp vermektedir. Hafız-ı Şirazi derki: “Menzili kestiremezken, kulağınıza çok uzaklardan gelen sesler takılır.” Ben bu uzak sesleri çocuk yaşta dedemden dinlediğim şarkılarda duydum. Urfa’da (Halfeti’de) doğup büyüdüm. Sözlü kültürün halen yaşadığı bir coğrafya. Çocukluktan itibaren büyüklerimizin söylediği ağıtları, şarkıları, türküleri, gazelleri dinleyerek büyüdüm. Yıllar geçtikçe bahsettiğim o seslere doğru yürümeye başladım. Daha net duymaya başladım. Sonra fark ettim ki içimden gelen seslerin ta kendisiymiş o sesler. Meğerse ağacın dalında değil de kökünde imiş bütün mesele.
Sokakta müzik yapmanın iyi tarafı nedir? Özlüyor musun şimdilerde?
Türkiye’de ve Almanya, Azerbaycan, Rusya, Tataristan, Macaristan, İran, Avusturya, Yunanistan gibi ülkelerde yüzü aşkın konser verdim. Çok güzel salonlarda çaldım. Yıllarca sokakta da müziğimi yapmaya devam ettim. Bana göre dünyanın en güzel sahnesi sokaklardır ve bu sahnenin en güzel dekoru ise çöp arabasıdır. Yani düşünsenize sahnenizden çöp arabası bile geçiyor. Kitleniz sokaktan geçen herkes. Birisi Ahenk Müzik üç tanesi Kalan Müzik’ten çıkan dört albümüm var. Bu albümlerimi yaparken sokakta topladığım bozuk paralar yardım etti bana. Yani sponsorum halk oldu. Bundan güzel bir şey var mı? Yaklaşık olarak altı yıl sokakta müzik yaptım. Son yıllarda yapmıyorum daha doğrusu yapamıyorum. Maalesef ki Türkiye’de sokak müziği kültürü 2000’li yılların başında varolmaya başlamış bir kültür. Mesela Ankara’da arkadaşlarımla beraber sokakta müzik yaparken Çankaya belediyesi zabıtaları tarafından dayak yedik. Santurumu kırmaya çalıştılar. Enstrümanlarımızı elimizden aldılar. Bu olaydan beridir sokakta müzik yapmıyorum.
Masala diye bir grubunuz da var. Hala varlığını sürdürüyor mu Masala?
Masala, ben ve iki arkadaşımın sokakta müzik yapmak için kurduğu bir gruptur. Yıllarca Ankara sokaklarında müzik yaptık. Grup 2013’de dağıldı. Ben solo çalışmalarıma ve konserlerime yoğunlaşarak yoluma devam ettim.
Türkiye’nin ilk solo santur albümüne imza attın. Santur yeni duyduğumuz bir şey… Hem diğer albümleri hem de santuru konuşalım biraz.
Ben aslında Türkiye’deki ilk santur albümünü yaptığımı bilmiyordum. Doğan Hızlan köşesinde yazınca öğrendim. Santur, Osmanlılarda kullanılmış bir enstrümandır. Hatta 17.yüzyılda bir süreliğine saray müziğinde bile kullanılmış. Daha sonra saray müziğinden çıkarılmış ve cumhuriyet dönemine kadar saray dışında müzisyenler tarafından kullanılmış. Son büyük üstadı ise Santuri Ethem Efendi olmuştur. Daha sonra TRT’deki tek santurîmiz olan Zühtü Bardakoğlu hocamız vardır. Sonrasında da bu fakire nasip oldu.
Benim santurla tanışmam tesadüfen Cihan diye bir abimizin evinde görmemle başladı daha sonra üniversitede İranlı bir arkadaşımın evinde gördüm. Cihan abim sayesinde santurum oldu ama öğretecek birisini bulamadım. İranlı arkadaşım ülkesine çoktan dönmüştü. Bende, Hacettepe Üniversitesi/Tarih bölümü öğrencisiyken okulumu bırakıp İran yollarına düştüm sadece santur değil, def, dutar, tenbur, zarp ve tar dersleri aldım. Aynı zamanda İran Edebiyatına olan hayranlığımı da yerinde yaşamış oldum. İlkokul okurken babama saz almasını istedim bu isteğimi bir yıl sonra yerine getirdi ve öğretmenim saz çalabiliyordu. Bana öğretti, bende çalmaya başladım.
İcra ettiğim enstrümanların hepsini santura hâkim olduğum kadar çalamasam da kendi üslubumu yaratacak kadar bir icra tekniği buldum. Albümlerimde de icra ettim. Mesela Yunus Emre’nin bestelenmemiş şiirlerine yaptığım bestelerden oluşan ‘Âşık Ölmez-Yunus’un İzinden’ adlı albümümde on enstrümanı kendim çaldım. Bu aslında benim için övünülecek bir şey olmadı. Maalesef ki albümümde enstrüman icra edecek arkadaşlara verecek param olmadığından dolayı enstrümanları kendim çalmaya çalıştım. Bunun içinde baya bir zaman harcadım. Tabiri caizse gecemi gündüzüme katıp çalıştım.
Beste de yapıyorsun. Hatta Niyâzi Mısrî’nin hemen bütün eserlerini bestelediğini duyduğumuzda müthiş bir hayranlık duyduk sana. Başka neler var böyle?
Niyazi-i Mısrî hazretleri buyururlar ki:
‘Zikri Hakk’a meşgul ola yana yana ta kül ola
Her kim diler makbul ola tevhide boyanmak gerek’
Benimkisi bir Allah dostuna, bir pire aşk ile muhabbet beslemek. Mısrî hazretlerinin hayatı ıstırap ve çile ile geçmiş. Ayağında bukağı ile zindanlarda, sürgünlerde yaşamış bir Allah dostu. Tevhide boyanmak gerek yani rengine aşkın cümle âlem boyanır. Peki, biz bu rengin neresindeyiz? Ben cahil cesaretiyle pirlerin şiirlerini bestelemeye çalışıyorum. Mısrî aşığı bir müzisyenim, hazretin yetmişe yakın şiirini besteledim. Hani Attar’ın Esrarnamesi’nde günlerce bal bal diye zikredip sonra ağzına bal tadı gelen adamın aldığı zevk ve muhabbet, benim de aklıma gelir tebessüm ederim. Hazretin şiirlerini besteledikçe, çalıştıkça muazzam güzel bir hava gelir. Hazretin kelamını santura fısıldadığımda gül bahçesindeki kuşlar seslenir: “Ey garip bülbül diyarın kândedir?”
Sırada neler var, kimleri bestelemeyi planlıyorsun?
Solo santur albümümden sonra Amak-ı Hayal adlı kitabı müzikalleştirdim. Sonrasında Yunus Emre hazretlerinin şiirlerine çalıştım. ‘Âşık Ölmez-Yunus’un İzinden’ adlı albümüm çıktı. İsmail Hakkı Bursevî hazretleri buyururlar ki: “Yunus, kendinden öncekilerin sonuncusu; kendinden sonrakilerin öncüsüdür” der. Daha sonra Niyazi-i Mısrî hazretlerinin şiirlerine yaptığım bestelerden oluşan ‘Çağırıram Dost’ adlı albümüm çıktı. Yunus ve Mısrî hazretlerini çalıştıktan sonra Üsküdarlı Muhammed Nasuhi Efendi’nin şiirlerini besteledim. En başından beri üçleme bir albüm yapma niyetindeydim. Ama maddi imkânsızlıklardan dolayı albüm haline getiremedim. Nasuhi efendi buyururlar ki: “Yunus, Mısrî, Nasuhi birdir, birdedir, bir iledir.” Bu yüzden üç Allah dostunu bir arada çalıştım. Ayrıca zaman zaman başka mutasavvıfların şiirlerinde besteler yapıyorum. Ama bu aralar Ehl-i Beyt bestelerine de ağırlık verdim. Naatlar, deyişler, kerbela mersiyeleri bestelemeye çalışıyorum. Ömrüm yettikçe pirlerin şiirlerine besteler yapmaya devam edeceğim.
Neler dinliyorsun diye soracağım ama aslında derinden derine nelerden hoşlanıyorsun diye merak ediyorum.
Müzik kadar olmasa da edebiyatlada ilgileniyorum. Şiiri müzikten ayrı düşünemiyorum. Mısrî, Yunus, Nasuhi, Hafız-ı Şirazi, Ferîdüddin Attâr, Osman Kemali Efendi, Ahmede Xani, Fegiye Teyran, Baba Tahir Üryan gibi pirlerin yazdıklarına hayran olmakla beraber çağdaş edebiyattan ise Adonis, Mahmut Derviş, Sohrap Sepehri, Turgut Uyar, İlhran Berk, Kemal Varol, Kemal Sayar, Lale Müldür gibi şairleri okuyorum. Şiir dışında Sadık Hidayet, Burhan Sönmez, Ali Teoman, Hasan Ali Toptaş, Mustafa Çiftçi, Kader Abdolah gibi yazarları severek okuyorum. En son ne okudunuz diye sorar iseniz; Hazret İnayet Han’ın ‘Sufizm ve Sanat’ adlı kitabını okudum.
Müzikte kimleri dinlediğimi yazsam sanırım sayfalar dolusu yazabilirim. Zaman zaman değişen bir durum çünkü. Bu arada şu sıralar müzik makalelerimden oluşan bir kitap hazırlığındayım. Yakın zamanda Büyüyen Ay yayınlarından çıkacak. Severek dinlediğim müzisyenlere gelecek olursam mesela; son aldığım albüm Tunus’lu udi Dhafer Youssef’in yeni çıkan albümüydü. İran’dan Shahram Nazeri, Homayoun Şeceriyan, Ardavan Kamkar, Muhammed Reza Lotfi gibi üstadları dinliyorum.Hintli santurî Shivkumar Sharma’yı çok severim. Elbette Ehl-i Beyt aşığı Nusret Ali Fatih Khan dinlerim. Doğuda büyüyüp batıda sentez müzik yapanları ayrıca takip ederim. Bunlar arasında Anaur Brahem, İbrahim Maalouf, Tigran Hamasyan, Axiom of Choice, Avishai Chen gibi isimler var. Çağırıram dost adlı son albümümde jazz müzisyenlerle çalıştım.
Ayrıca şunu belirtmek istiyorum. Ben popüler müzik yapmıyorum. Popülerlik benim için sokakta mendil sallamak demektir. Yirmi sekiz yaşında bir müzisyen olarak eski edebiyatımızdan mutasavvıfların şiirlerini bestelemeye çalışıyorum. Ama maalesef albümlerim için sponsor bulamıyorum. Konser yapacağım salon bulamıyorum. Dünyanın çeşitli ülkelerinde konser verebiliyorum ama ne yazık ki kendi ülkemde bunu yapamıyorum. İstanbul’da sadece Üsküdar’da konser verebildik şu zamana kadar. Konserlerimizin çoğunu sponsorumuz olmadığı için giriş ücretli yapmak zorunda kalıyoruz. Müzikle geçinmek, yaşadığımız ülke için çok zor bir koşul. Bunun için ara ara başka işlerde çalışıyorum. Her ne kadar böyle bir durumumu dile getirmek istemesem de insanların hangi koşulda müzik yaptığımı bilmesini istedim.
KASIM 2016