Tayyar TERCAN
Düşünsene, şehid olmuşsun.
Aleyhine tüm söz ve davranışlar derdest,
ihtirasların buhar, bütün kaygıların duman,
herşey bir anda tamam olmuş.
Halil Kantarcı
Halil’im.
Özü güzel, sözü güzel, yüzü güzeldi Halil’imin…
Ne yazsam nasıl yazsam bilmiyorum aslında.
Bir yanı baştan aşağı idealin halesine bürünmüş bir dava adamı, diğer yandan hayatında nadir olarak
görebileceğin bir şahsiyet.
İstiklalini ve ümmetin kurtuluşunu İslam’ı yeryüzünde hakim kılmak isteyen Büyük Doğu, İBDA fikriyatına
inanmış, Salih Mirzabeyoğlu’nun yiğit akıncılarındandı.
Bu inancın tezahürünü hayatının her safhasında gösterdi Halil.
16 yaşındaydı 28 Şubat darbecilerinin zulmüne uğradığında. Zalimin zulmüne rıza göstermedi, Allah ve
İslam düşmanlarının Anadolunun ruhuna vurmak istediği darbeye karşı direndiği için 16 yaşında
işkenceden geçti ,idamla yargılandı ve zindana atıldı.
Arkadaşlığımızda burada, Medrese-i Yusufiye’de başladı dostların en halili, vefakar ve yüreğiyle konuşan
Halil ile.
Sekiz yıl zindanda yattı.
Nezâket, zarâfet, incelik, yiğitlik, dostluk, insanlık, Müslümanlık ve İbdacılık…
Şahsında bütün bu özellikleri toplayan kim var diye sorulsa çevremde, Halil diye işaret ederdim ben de
Halil’i tanıyan herkes gibi.