Elden giden, elde kalan

3

Eren SAFİ

 

15 Temmuz gecesinden bu yana uluslararası istihbarat servislerinden Gezicilerin arasına yuvalanmış zehir saçan provokatörlere, iyi niyetli paranoyaklardan BBC’ye, paralel ajanlardan İsmet Özel’e kadar sayısız insandan ve merkezden tuhaf sinyaller alıyoruz. Bu birbiriyle alakasız görünen enstrümanların çıkardığı seslerden anlamlı bir cümle kurmaya çalıştığımızda karşımıza çıkan yargı şu: Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Öteki taraftan, ben bu yazıyı yazarken darbe ihtimalinin henüz tam olarak bertaraf edilmediğini düşünen geniş kitleler hâlâ sokakta. Onların ne dediğini tefsir etmeye gerek yok sanıyorum. En başından söyleyeyim, kişisel olarak ben öyle tuhaf bir nefret ve çalkantı içindeyim ki söyleyeceklerimin, söylediklerimin aklıselimden uzak olmasından korkuyorum.

Elyesa Koytak, yeni çıkan şiir kitabımla ilgili benimle söyleşi yaparken bir soru sormuştu. Neden şiirlerimin altına ay ay tarih attığımla ilgili. Ona şunu söylemiştim: Arkadaşlarımın utanmasını istiyorum; çünkü, 2000’li yılların başından itibaren yazdığım o şiirlerde, yazılarda çaresizlikten, öfkeden ve elimizden bir şey gelmiyor oluşundan sadece küfredebiliyordum. Adına cemaat denilen bu sapkınlığa, adına Hoca Efendi dedikleri hilkat garibesine sadece küfredebiliyordum. O tarihleri attım ki hem Allah ömür verdikçe hatırlayayım hem de sonraki yıllarda en yakınımızda olduğu halde sesimizi bile isteye duymayan arkadaşlarım, dostlarım o günleri hatırlasın ve utansın. Utanmaları varsa.

Posted in Genel