Dava adamı; tuttu elinden oğlunun ve şehadete yürüdü

7

Ertuğrul FINDIK

 

90’lara kadar özgeçmişlerini, kitaplarını, meselelerini bir sonraki nesle, özenle taşıdığımız kahramanlarımızı; sanki bir rehavetle 90’lardan sonra unuttuğumuz hissine kapılıyordum. 20’li yaşlardaki gençlerin Seyyid Kutub’u, Hasan Turabi’yi, Ali Şeriati’yi, Ömer Muhtar’ı hatta Aliya İzzetbegoviç’i, Sezai Karakoç’u; ve hatta Mehmet Zahid Kotku’yu, Erbakan’ı tanımıyor olduklarını görmek üzüyordu beni. Biraz “kızıyordum” bu gençlere ben. Apolitik buluyordum. Kof buluyordum. Fakat Allah Azze ve Celle hem bizi hem de bu nesli büyük bir imtihanla sınadı. 15 Temmuz’da bu nesil, yeniden “Asım’ın nesli” geleneğini sırtlandı. Tazelendi damarlarımız. Yüce Mevlâmız tüm dünya mazlumlarının sancaktarlığını bu yeni neslin üstüne öyle bir çaktı ki… İşte bu nesil de, yeni kahramanlarını bir sonraki nesle taşıyacaklar. Bu kahramanlar kim mi? Elbette bir çoğu ‘gazi’dir bu kahramanların. Ama şehadetleriyle yolumuzu aydınlatan, kavgamızın gücüne bereket katan o isimler yok mu… Altın harflerle yer alacaklar kalbimizde. Bize de sadece bu destana tanıklık etmek nasip oldu. Kahramanlar bir değil beş değil. Onlarca… Yüzlerce… Hepsinin ayrı bir hikayesi, hepsinin anlatmaya, konuşmaya değer mücadelesi var. Bu kutlu destanın baba oğul şehadete yürümüş iki cengaverini anlatmak düştü bize de. İki ‘çerkez beyi’ni. İki Müslüman yüreğini…

Erol Abi. Erol Abimiz. En sonda söylenecek lafı ilk başta söylemekte beis yok. Delikanlı adamdı. Delikanlı gibi öldü. Herkesin “Ne? Nerede? Nasıl?” endişesiyle evlerinden yeni yeni çıktığı dakikalarda o, hain kalkışmanın ilk başladığı yerde, en ön safta ve yanında Abdullah Tayyip’iyle şehadete koştu. Hem şehid oldu. Hem de şehid babası oldu.

İlk nerede gördüm? İLESAM’da olmalı. En dipte bir sedirin üstünde ayakkabılarını çıkarıp sedire bağdaş kurmuş, “Muhittiiin, çay!” diye bağıran bir adam. 1994 olmalı. Yani ben on altı o da otuz yaşında. Kaç yıl olmuş? 20 yıl. 20 yıl boyunca çoğu; bir çok kimse tarafından bilinmeyen yönlerine hayretle, gıpta ile, hayranlıkla şahit olduğum adam: Erol Olçok. İnisiyatif alan, ayakları yere her zaman sağlam basan, sırtını dayamaktan asla çekinmeyeceğin bir dava adamı. Tayyip Erdoğan’la belediye başkanlığı döneminde girdiği yolda en ufak bir falso vermemiş, siyasetin doğası gereği gezindiği mayınlı alanlarda istikametten hiç şaşmamış, tam 15 yıldır kitleleri kendisine hayran bırakan sloganların, filmlerin, stratejilerin fikir babası olmuş bir adam. Ak Parti’nin isim babası, davanın liderinin ilk sohbet halkasının en orijinal adamı.