Süleyman Seyfi Öğün: ‘Kültürel İktidar’ Diye Bir Şey Yok, Vasatların Ambalajlanması Var

Yalnız burada şuna dikkat edelim: sanatların mesela iktidarlara karşı çıkması meselesi vardır ya. Çok aldatıcı bir şeydir bu. Mutlaka arkasında bir patronu vardır sanatın. Görünürde iktidara karşı çıkar ama mutlaka alternatif bir iktidarı vardır. Sen onu siyasal iktidara karşı çıkıyor görürsün ama o arka tarafta o başka bir sermaye iktidarına bağlıdır. Yani başka türlü olmaz, yürümez o işler.

 

Söyleşi | YUSUF GENÇ

Türkiye’de ‘kültürel iktidar’ meselesi tartışılıyor uzun zamandır biliyorsunuz. ‘Muhafazakârlar siyasal iktidarı ele geçirdiler ama kültürel iktidar hala bizde’ diyen bir zümre var. Etrafında konuşmak istiyorum ancak adım adım gidelim isterseniz önce kültürü sonra iktidarı… Tüm bunlardan ne anlıyoruz, ne anlaşılması gerekir…

İngiliz Kültür Okulu’nun kurucusu Raymond Williams, kültürün 400’e yakın tanımı olduğunu söylüyor. Üzerinde at oynatılması çok zor bir şey ama herkes sanki bunun bir tane anlamı varmış gibi kendi anladığı neyse ondan onu mehaz alıp üzerine spekülasyon yapıyor. Dolayısıyla ben de bunun dışında kalamayacağım.

Çok basit olarak benim gördüğüm şudur: Kültür bir yeniden üretim meselesidir. İnsanın ontolojisi zaten yeniden üretmektir. Yeniden üretirken geçimlik ihtiyaçlarının ötesine gider. Yani sadece avlanmak değildir mesele. Ama gece olunca av sahnelerini mağaranın duvarına çizmeye başlıyorsa işte bu yeniden üretimdir. Bu manada yeniden üretim olarak kültürün haddi hududu yok. Hayallerimiz, rüyalarımız, fantezilerimiz hepsi işin içine giriyor. Bu açıdan da insan kendini çok yaratıcı zannediyor.

 

Zannediyor… Değil mi yani?

Ortaya bir şeyler koyduğu muhakkak. Bu yeniden üretim öyle lalettayn bir şey değil. Bu doğrudan doğruya tarihin en büyük yeniden üretimi olan ‘artık değer’in içine giriyor. Artık değerle birlikte yeniden üretiliyor. Eğer biz artık değerden bahsediyorsak o takdirde eşitsizliğin tarihini konuşacağız demektir. Eşitsizliğin tarihini konuşacaksak iktidarın tarihini konuşacağız demektir. Yani kültür burada duruyor, iktidar şurada duruyor. Böyle bir şey yok. O zaten iktidar ilişkilerinin içinde kendini yeniden üretiyor. Şöyle bir örnek vereyim, Mozart’ı biliyoruz değil mi? Aristokrat bir adamın himayesi olmasaydı kimsenin Mozart’tan haberi olmayacaktı. Yani iktidar olmadan, iktidar ilişkilerine girmeden kültürel bir yeniden üretim falan söz konusu olamayacaktır.

 

Buradan iktidara gelelim o halde. Kültürün kendi iktidarına…

Kültürel iktidar diye bir şey yok. İktidar ilişkileri vardır. İktidar ilişkileri içerisinde bir yere oturmuyorsa zaten kültür var olamaz. O iktidar ilişkileri onları üretir. Hangi kültürel alanı ele alırsak alalım bu böyledir. En rafine olan sanatlar, müzik mesela. Zannediyoruz ki müzik diye ayrı bir alan var, orada müzisyenler var üretim yapıyorlar. Hayır, onlar mallaşıyor ve bize ulaşıyor. Mallaşmadan var olamaz sanat. Sanat yeniden üretimin içerisinde bir noktadadır ve o iktidar ilişkilerinin içerisindedir.

 

Parantez açarak sormak zorundayım, arabesk ya da rap -özellikle çıkışıyla- modern zamanlardaki imkânı açısından bahsettiğiniz bir doğrudan mallaşma sürecinin içine girmeden kendini var kılabildi. Bugün çocuklar yapıyorlar bu müziği internete yüklüyorlar.  Yani hep mi bahsettiğiniz iktidar ilişkilerinin içinde, yedeğinde olmak zorunda…

Ya çocuklar o müzikleri kendi kendilerine yapabiliyor olabilirler. Ama onu rap diye ortaya koyan bir endüstridir. Ve bu endüstri ekonomik iktidarın içindedir.

 

Üretilmesi endüstriyi doğuruyor diyorsunuz yani.

Tabiki. Kültürel varlıkların stokları için kimin ürettiğinden çok kimin onunla ne yaptığına bakmamız lazım. Çünkü bir süre sonra o kültürel stokların üzerinde tasarruf geliştirenlerin muktedirler olduğunu göreceksiniz. Mesela rap dediniz, rap bir şekilde bir tepki olarak çıkmış ortaya. Eğer endüstriye konu edilmeseydi bunlar uçar giderdi haberimiz bile olmazdı.

yazının devamı Cins Dergi Ekim 2015 sayısında…

Posted in Genel