Hüseyin Atlansoy: “Yedi İki”

Evet! Şimdi zamanlarınızı ayarlayınız. Saatlerinizi ayarlamak kolay… Zamanı ayarlayın. Tüm güzelliğinizi ve yakışıklılığınızı kullanarak  ayarlayın zamanı. Zor değil mi? Kurmaca bir dünyanın saatlerine ayarlı beyniniz zamanı ayarlayamıyor. Neyse boş verin. Birazdan ben bileğimin bütün hüneri ve içimin bütün külleriyle mağaramda yıllarca sakladığım kaplanı üzerinize salıvereceğim.

HÜSEYİN ATLASOY

Perfect. Dikkatlice baktı kahverengi büyük masanın üstündeki dosya kâğıdına Cüneyd Goydaroğlu. “Pörfekt” diye fısıldadı. Fısıltı hep bir kötülüğü içinde barındırır mıydı? Gülümsedi. Asma kattaki büro görünümlü sığınağına hafiften gelen pastırmalı kuru fasulye kokusu müthişti. Dosya kâğıdının üstüne biraz önce dışı yeşil siyah renklerde olan  dolma kalemiyle yazdığı kelimeye baktı: Perfect.

Yedi kahraman her yedinin yanında yedi kahraman bunların yanında üçüncü grup yediler. On yedi bölüm. İçinden şimdi başa dönebiliriz diye geçirdi. Kahverengi büyük masa gözleri kadar kahverengi ve büyük olamazdı.

CAZ REF’ET’İN AÇIŞ KONUŞMASI

Hayat bir bateri. Bak hayata hızla ve alabildiğince barbar ve ilkel bir duygunun saldırmasıyla  hatta içimin tüm çığlığıyla abanıyorum. Ne ile yapıyorum bunu biliyor musun? Elimde fır döndürdüğüm çubuklarla. Bunlarla pilav yemek de mümkün. Ancak Çinliler caz yapmaz biliyorsun. Caz yapıyorum. Caz ancak benim avuçlarımda kalbimi acıttığım anlarda salonun duvarlarını içime yıkmama yarıyor. Caz yapıyorum çünkü küçükken zatürre ve bronşit nefes nefese kapısını çalmışlardı nefesimin. (Satranç oynamamı isterdi oysa annem)

Bak yine kafasına kafasına vuruyorum bütün Çinli kafalı baterilerin. Ateş gibiyim. Ateş. Ben çaldıkça ve vurdukça kafalarına kalplerinin düzeni bozuluyor bütün Bach ayarlı modern müzisyenlerin. Birazdan Tufan gelir… Bütün gelgitini şırıngaların içinde gizleyen, bir türlü aristokratlığı becerememiş tatlı su zengini hekimim. (Getirmeyin demedim mi bu kadını buraya, getirmeyin.)

Bak bildim işte kızartacaklar beni birazdan. Tavada kokusu yükselecek içimdeki gergin yayın içinde sıkışmış olan köpeğin. Tufan anlamaz diyorum bütün hayatı altmış dört taşın içinde sıkışmış entelektüel kapasitesini tahtada dondurmuş alkoliğim. Satranç oynar sürekli ayık biri yani alkol tedavisi görmesi işin parodisi. (Alın diyorum bu kadını bu evladım sözü evlatlık oluşumu örtmüyor benim)

Alabildiğine arabesk toprağın oğlu olmak istiyorum ben. Bu ses; sesin bu rengi bütün renkleri bünyesinde soğuran siyahın soğuk serin ve öldürücü yanık kokusunu çağrıştırıyor. Oysa ben bir “do-si” bulup bütün yanıklığımla hayatla yanık oynuyorum. Caz Ref’et’im ben. Canım ben caz yapıyorum. Çünkü caz aslından yapılan kalbi bir sestir damarlarımda alev alev.

Sense “mi” olabilirsin ancak.

Devamı Cins Eylül 2018 sayısında

 

 

 

 

 

 

 

Posted in Genel