Dünyanın en yaşlı teröristi Kraliçe II. Elizabeth

Yusuf GENÇ

(EKİM 2015 – Sayı 1)

I.

Dünyanın en kısa fıkrası: Demokrasinin beşiği, monarşiyle yönetiliyor. Nasıl? Böyle bakınca yeterince komik değil biliyorum, devamı var; ‘Ama Kraliyet, İngiltere’de sembolik’ diyecekler. Bunu dediklerinde ise durum yine komik değil; artık trajikomik. Yeryüzünün en başarılı algı yöneticileriyle tanışabiliriz: Kraliyet Ailesi. Uzunca bir süredir tüm dünyayı ekrana kilitleyen modern tarihin en başarılı pembe dizisinin karşısındayız. ‘O işler nasıl oluyor’ sorusunun, yazı konusu yapılabilecek en açıklayıcı örneği.

İngiltere’nin, yani ‘Birleşik Krallık’ın tahtındaki isim olan Kraliçe II. Elizabeth, bu yıl 63. taht yılını geride bırakarak ‘en uzun süre’ tahtta kalma rekorunu büyük atası I. Elizabeth’den devraldı. Birincisi yüz elli yıl yaşamış olsa, ikincisi iki yüzü devirdi diyebiliriz. Tüm dünya medyasıyla birlikte, elbette bizimkiler de kayıtsız kalmadı dört gün süren görkemli kutlamalara. Kutlamaların sunuşu, izleyenlerin susuşu ve demokrasi âşıklarının saygı duruşu ‘monarşi’nin de sempatik kılınabileceğini yeniden göstermiş oldu. Üzerine düşünebiliriz. Saz sadece bir enstrüman. Binlerce enstrüman var.

II.

BBC, oradan burnunu uzatıp senin ülkende olanla ilgili seni manipüle ediyor ya, çok bir şey değil. Bunu önce İngilizlere, sonra tüm dünyaya yapıyorlar. Şık gözlüklere ve zayıf bacaklara sahip olmak işin sırrı… Renkli, kıyafetler, parlak şapkalar ve devamlı sırıtan bir yüz. Aksesuarlar iyiyse kimse elinizdeki silaha bakmaz çünkü. ‘O olmasaydı hala Sultanların kulu olurdunuz’ cümlesini kurduktan hemen sonra Kraliyet ailesinin ustalıkla magazinleştirilen yeni bebeklerinin doğum etkinliğine, gözlerini televizyondan daha fazla açıp hayranlıkla bakan insanlara, monarşinin üzerini örtmenin en güzel yolunun, onu magazinleştirmek olduğunu söyleyebiliriz. Kraliçe’nin son yirmi yıldır başarıyla yaptığı şey de bu. ‘Dünyanın en fakir devlet başkanı’ diyerek Uruguay lideri Jose Mujica’yı sana alkışlatanlar, kendi devlet başkanının sarayının muhasebe defterlerini sana tutturanlar aynı gönül huzuruyla ikisini birbirine karıştırmadan Kraliyet ailesinin ihtişamlı yaşamının televizyona yansıyan gündemini yine sana “ayy çok güzel” diye takip de ettiriyorlar. Defter tutacaksan yine tut ama tutarlı ol. Osmanlı Hanedanı’na yaklaştığın gibi yaklaş bari Windsor Hanedanı’na. Kraliçe, başarılı bir algı teröristidir. Hadi bunu geçelim, net bir örnek mi istiyorsun? Son yıllarda konuşulmaya başlamış olsa da hala duyulduğundan emin değilim. Enver Paşa’nın amcası Halil Kut Paşa’nın 1916’da, yorgun ve ölmüş bir orduyla Kut’ül Ammare’de İngilizlerin 13 generalini, 481 subayını ve 18 bin askerini esir aldığını biliyor musun? Bilmiyorsun çünkü Kraliçe, babasının mağduriyetini senin kitabından sana sildirmeyi bildi. Sildiğin sadece Kraliçe’nin mağduriyeti değil, senin de zaferindi.

III.

Sana her fırsatta ‘demokrasi’ diyorlar ya, bugün dünyada kaç tane ‘krallık’ olduğuna vikipedi’den bir bak. Sonra da bu krallıkların kaç tanesi Avrupa kıtasında yaşamlarını sürdürüyor ona bir bak. Dünyamızın son yüzyılının neredeyse bütün büyük kitlesel katliamlarına bir şekilde dâhil olan Kraliçe, sadece bizim ısrarla ‘İngiltere’ dediğimiz yerin kraliçesi değil elbette. Commonwealth of Nations denilen İngiliz Milletler Topluluğu’nun da başı sayılıyor. 54 devlet yani. Kraliçe Elizabeth, hala bu devletlerden 16’sının ‘resmi devlet başkanı’ sıfatını taşıyor. Aralarında adlarını ilk kez duyacağımız devletler var, kabul ama şu sorunun cevabına da vikipediden bakalım; Kanada’nın devlet başkanı kim? Doğru tahmin ettiniz, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde ‘vali’ var. Türkçe düşünürsek, eskiden ‘sömürge valisi’ deniyordu buna. Artık yeni zamanlardayız, kitlesel iletişim ve kamusal nezaket köleyi kırbaçlamanıza izin vermiyor ne yazık ki. Yeni zamanlardayız ve sömürge de biçim değiştirdi sonuçta. Kraliçe, bu ülkelerin de devlet başkanı sayılıyor. “Tanrı Kraliçe’yi Korusun” şarkısına eşlik eden 350 milyon insan var nihayetinde.

Bin yıllık geleneğin yok olmaması arzusu ile bildik İngiliz kibrini yan yana koyup, üstüne de Lordlar Kamarası’nın varlığını çok hissettirmeden ‘parlamenter monarşi’ dediğinizde, kraliyet ailesinin yalnızca ‘sembolik’ bir değeri olduğuna inanabilirsiniz, insanlığın geri kalan kısmını da buna inandırabilirsiniz. Eğer yönetim biçimleri konusunda ‘sembolizm’ tartışmaya meyilliyseniz, malzemeniz bol demektir. Ama bilirsiniz, rakamlar yalan söylemez. Küçümsenebilir ya da yok sayılabilirler ama doğrudurlar. Dünyanın en zengin devlet başkanından söz ediyoruz burada. Sonuçta sterlinler sembolik değil! Sembolizmden söz edenler, Avam ve Lordlar kamaralarından oluşan parlamentodan söz ediyorlarsa bunu kabul edebiliriz. Gerçekten bugün İngiltere’de başbakanlık sembolik bir kurum. Birleşik Krallık’ın, Kraliçe’nin kızdığında başbakana fırlatacağı bir anayasası bile yok. Magna Carta’yı sana lisede “vay be” ünlemiyle alkışlatanlar, bunu söylemediler tabi. Kraliçe, ülkenin ve dinin hem hâkimi hem hamisi.

IV.

Osmanlı Hanedanı yıkıldı. Habsburg Hanedanı yıkıldı. Romanov Hanedanı da hakeza öyle. Alman görünmemek için isim falan değiştirdiler ama Windsor Hanedanı henüz ve hala ayakta. Birinci Dünya Savaşı’nın öngörülen sonuçlarından biriydi hanedanların ortadan kaldırılması. Öyle de oldu. Şimdi dünyanın en eski ve prestijli hanedanı olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Tahtlarına oturup, demokrasiden, yönetim haklarından ve insan onurundan söz ediyorlar. İki yüz yaşını devirmiş, tüm dünyada sempatiyle yaklaşılan, geleneklere saygılı olmasıyla dünyanın tüm modern bireylerinde tuhaf hisler uyandıran Kraliçe II. Elizabeth’e “terörist” demek, neresinden baksak ucuz duruyor? Bu bir soruydu. Neresinden bakarsak bakalım parlak değilse de hakiki bir şey söylemiş oluruz. Ucuz falan değil.

Royal bebekleri, prens Charles’ın çapkınlıkları, Kate gelinin ‘asi’liği, şatafatlı arabaları, bütün İngilizlere gizli bir zevk aşılayan geleneksel ritüelleri, şık kıyafetleri ve ihtişamlı sarayları arasından görülebilirse başka bir fotoğraf daha var Kraliçeyle birlikte. Diğeri kadar ilgi çekmeyebilir ama: Kolları ve bacakları kesilen binlerce İskoçyalı, acımasızca öldürülen İrlandalılar, katledilen 25 milyon Hintli, hastalıkla yüzde doksanı yok edilen Aborjin halkı, 300 bin Kenyalı, Afrika’yı iliklerine kadar sömüren uluslararası şirketlerin tamamındaki ortaklık hisseleri… Dresden gibi küçük (!) olayları saymıyoruz bile. Yeni Zelandalılar’ı ve Avusturyalılar’ı da kendileriyle birlikte sürüp yüzbinlerce tüfekle gelip saldırdıkları Çanakkale’yi de… İngilizlerin soykırım tarihini, kronolojik bir listeyle internette falan bulmak zor. Yine de imkansız değil tabi. Ama ustalıkla unutturabiliyorlar yaptıkları her şeyi. Düşünsenize 1919’da İstanbul’da dolaşan işgalci İngiliz askerlerinin varlığına “niye” sorusunu soramadan Kraliçe’den dizbağı nişanı almış insanlarız sonuçta biz.

Kraliyet ailesinin pek çok üyesi, hayır derneklerinin ön sıralarında koşanları aynı zamanda. Birleşmiş Milletler Çocukları Kurtarma Fonu’nun başkanı kim? Prenses Anne. Bizzat İngiliz askerleri tarafından kaç bin Iraklı çocuğun öldürüldüğünü son tahlilde bilmediğimiz bu dünyada, Kraliyet ailesinin yeni bebeğinin doğum kutlamalarını tüm dünyada izleyen insan sayısının iki milyarı geçtiğini çok net biliyoruz. Yaklaşık olarak gezegendeki her üç insandan biri. Rakam güzel değil mi? Güzel utanç verici! Kraliyet ailesi, modern tarihin en başarılı pembe dizisi olarak izlenmeye devam edecek. Kraliçe, yeryüzünün en yaşlı ve en usta teröristi olarak çocukları öldürecek sistemlerinin hamisi ve hakimi olarak yeni torunuyla televizyona çıkacak ve biz yine izlemeye devam edeceğiz. İngiliz uçakları, İngiliz petrol şirketlerinin yapamadığını yapmak için yine bir ülkeyi bombalarken biz yine Londra Olimpiyatları açılışındaki gibi özellikle onu zumlayan kameraman sayesinde Kraliçe’nin mütebessim yüzüne bakacağız. Aslında dünyanın en kısa fıkrası, demokrasi beşiği olarak sunulan İngiltere’nin monarşiyle yönetilmesi değil, biziz.

V.

Yukarıda cümle arasında geçti. Siz ses çıkarmayınca ben açmak istedim. 25 milyon Hintli. Sayıyla ya da harfle fark etmiyor. Nasıl söylersek söyleyelim bir cümle olarak kalacak. İdrak edilmeyecek, anlamı olmayacak. 25 milyon insan. İngiliz işgal güçleri tarafından sömürgeleri Hindistan’da öldürülen insan sayısı bu. Hani Alman uçakları Londra’ya doğru uçtuğunda şehirde yapılan ‘karartmayı’ dünyanın en dramatik olayı diye sunabilen İngiltere var ya, işte onların sadece bir sömürge bölgesinde öldürdüğü insan sayısı bu. Kuzeni Amerika gibi atom bombasıyla görmedi işini belki ama tıpkı kuzeni Amerika gibi yaptığı katliamlardan dolayı özür bile dilemedi bugüne kadar. Ve şimdi medyası bana demokrasinin erdemlerini falan anlatıyor, parlamenter sistemin faydalarından, orantısız güç kullanımından söz ediyor… Gezi’de saatlerce canlı yayın yapmışlardı ya hepsi birlikte, aynen düşündüğün gibiydi; seni, ağacını ve özgürlüğünü önemsedikleri içindi hepsi. Hani savaş için, ‘Amerika’nın coğrafyayı öğrenme yöntemi’ denir ya, Kraliçe ve çocukları içinse doğrudan yaşama sebebi.