Yusuf Genç: “Salonda İdeolojilere Yer Yoktur!

O sürüp giderken, insan yalnızca ‘insan’dır. Siyasal yönelimler, sınıfsal bilinçler ve ideolojik tutumlar onun içinde değildir. Yanında olabilir, etrafında bulunabilir ama içinde değildir. Yorgun ya da dinç, zengin ya da fakir akşam evine dönen baba, başka tanımların ihtiyaç duyduğu bir izah değil, sadece ve sadece ‘evine dönen baba’dır.

YUSUF GENÇ

I.

Çoktandır yazıya giriş için bir kulp arıyordum. Oğuz Atay işe yarar bir şey verdi sonunda. Bu yazıyı okura uzatma konusunda bir basamak bulmak istiyordum. Buldum. Üstelik Oğuz Atay’ın yerinden değil, seslendiği yerden konuşarak. Bağlamı farklı olsa da bu yazının muhatabına ‘anlayış’ değil, ‘büfe’yi göstermek niyetindeyim. Çünkü aradığımız şey de o ‘büfe’de, kaybettiğimiz halde bulamayacağımız şey de… Çünkü hiç nazar etmediğimiz ve üzerine hiç düşünmediğimiz şeydir o ‘büfe.’ O önemsiz detay, bize bir sürü şey söyleyecektir nihayetinde. Mesele Fransızca değil; Türkçe. Dilbilimi değil; düşünce. Çünkü o ‘büfe’, gündelik hayatın içinde gerçeğin kendisini, şeffaf camının arkasından bize bütün çıplaklığıyla gösterecektir. Nazar yeter.

II.

Gündelik hayat; insan aklının ve nefsinin ortak makulüdür.

O sürüp giderken, insan yalnızca ‘insan’dır. Siyasal yönelimler, sınıfsal bilinçler ve ideolojik tutumlar onun içinde değildir. Yanında olabilir, etrafında bulunabilir ama içinde değildir. Yorgun ya da dinç, zengin ya da fakir akşam evine dönen baba, başka tanımların ihtiyaç duyduğu bir izah değil, sadece ve sadece ‘evine dönen baba’dır. Çocuğunun okuldan dönmesini bekleyen anne, sadece o ‘anne’dir, başka bir şey değil. Her ikisi de sanayi toplumunun öğesi, kapitalizmin konusu ve endüstriyel reklamın öznesi olabilir. Dini ya da ideolojik fanatizmin vaizi de olabilirler. Ama ‘her an’ değil. Ve elbette evde değil. Bunu beklemek, reklam modellerinin, reklamlarında oynadıkları markalara sadakat göstermelerini beklemek gibidir. Olmayacaktır. Ve yersizdir.

Gündelik hayat; insan aklının ve nefsinin ortak makulüdür. İnsan büyük oranda sadece orada kalıplardan, sıfatlardan ve yargılardan azade yaşayıp gidebilir. Net ve sert bir gerçeklik zemininden söz ediyoruz burada. Aklı ile nefsinin ortak bir sürdürülebilirlik noktasında buluştuğu yer ‘gerçek hayat’tır. Küçük sapmalar dışında orada ideolojilere yer vermiyor aslında. Taktığı rozetler, giydiği elbiseler, olmak istediği gibi olmaya çalıştığı fotoğraflar, ‘her an’ için değil sadece ‘o an’ içindir ve insan bunu bilir. Üzgünse üzgündür ve sadece deklanşöre basılırken gülecektir. Kendilerinden beklenen ya da kendilerine yüklenen ideolojik cemaat taleplerini, sadece ‘o an’ için kullanıma sokarlar. ‘Her an’ için değil. Çünkü bu sürdürülemez. Ve gerçek, gerçekte bu kadar sıkıcı değildir.

III.

Gündelik hayat pratikleri, gerçekte olanın en net göstergesidir. Özellikle ‘başka’sıyla karşılaşmadığı sürece makyajsızdır; arı, duru bir kendiliğindenlik içerir. Ambalajsızdır; sunuma ihtiyaç duyulmadığı için parlatılmaya da ihtiyaç duymayacak bir sahicilik içindedir. Üstelik bu sahicilik, ‘sahici olmak’ çabasında bir zorunluluk içermez. Bu yüzden kendiliğindendir. Olması gerektiği ‘için’ ve ‘kadar’ olmaktadır. Hepsi bu. Gece uyumadan önce tüm makyajlar silinir. Görüntü, olması gerektiği şekliyle değil, olduğu şekliyle kalıcıdır. Ve öyle güzeldir aslında.

Devamı Cins Ocak 2019 sayısında… 

Posted in Genel