Hüseyin Atlansoy: “Beklediğin Nuh, Gözükmüyor Tufan!”

Hadi Anlat Tufan. Sen ki hem Tanita Tikaram’ı dinlersin hem Avni Anıl’ı. Bu elbet bir şeydir. Hani diyor ya şarkıda “more than twist in my sobriety.” Bu sözler İzmir’in imbatında yayılan Avni Anıl’ın ilk başta inişsiz ve çıkışsız sanılan notalarda düz yol alışı ile benzerlik mi gösteriyor ne? Evet, sen ey ayıklığında başı dönen zanaatkâr! O adımı atma.

HÜSEYİN ATLANSOY

Yarı açık kapıdan içeri hızlı adımlarıyla biri giriyor. Sus be oğlum, diyor. Sus bir. Bak yine ağlattın kadıncağızı. Şöyle bir soluklanıyor Caz Ref’et. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi  psikiyatri kliniğinin önünde bir hemşire ve bir intörn (ne demekse) mavi mantolu bir kadını teskin etmeye çalışarak kapının önüne çıkarıyorlar. Ne evlatlığı, diye fısıldıyor kadın. Oğlum o benim.

Mavi beyaz çizgili pijamaları içinde kaybolmuş gibi duran Ref’et hiç  susmaya niyetli değil. Koğuşta kim var kim yok merakıyla kaldırıyor başını. Esmer. Elli beş  kilo var yok. Kırkı yeni çıkmış sanki. Tam tevellütünü kendi de bilmiyor. Bildiği çiğin pişmiş olandan önce olduğu. Birinden okumuştu bunu.

Konuşması sürüyor. Yeni gelen kişiyi yanındaki sandalyeye oturtuyor. Önündeki masaya dirseklerini dayayarak söylüyor söyleyeceğini. Şöyle:

Ama siz isterseniz Tufan’ın gitarının sesine kulak verin. Yayvan ve yanık seslerin jön-prömiyerini izleyin. Yakışıklı arkadaşım benim. Kızlar bayılıyor kumral saçlarını arkaya atarken gönderdiği kılıç balığı bakışına. Anlamıyorlar tabii. Bu balık gibi adamın hayata kılçık atan ve başka da bir şey yapamayan güftesiz bestekâr sahtekârlığında sakladığı, büyük acıyor, acı sürüyor. Sahneden inmek istemiyor, isyan ediyor hep sahnenin dışında kalışına. Bu nedir?

Geç kalıştır, çıkış bulamamaktır yanık yalnızlığına. Beklediğin “Nuh” gözükmüyor Tufan. Bilemedin Tufan, yanıldın işte. Yanıldın, kapıldın o dişil körfezin çağrısındaki ışıltılı parıltılı seslenişe. Bir konçerto ile kandırsaydın beni. Bırakmasaydın bu hızlı, bu delişmen vuruşlarla dahi çıkamayacağım boşluğun müziksiz karanlığına. Siyah ve beyaz. Üstümden bir kamyon kaldırılmış, altından çıkan ezik bedenimle, o fizik acı ve açıyla konuşuyorum sanki ben.

Hadi Anlat Tufan. Sen ki hem Tanita Tikaram’ı dinlersin hem Avni Anıl’ı. Bu elbet bir şeydir. Hani diyor ya şarkıda “more than twist in my sobriety.” Bu sözler İzmir’in imbatında yayılan Avni Anıl’ın ilk başta inişsiz ve çıkışsız sanılan notalarda düz yol alışı ile benzerlik mi gösteriyor ne? Evet, sen ey ayıklığında başı dönen zanaatkâr! O adımı atma. Yetin yeteneğin alkol tedavisi ile. Senin iskeletin ağrıyor Tufan. Kasların, şehvetin… Ruha dokunan söz nasıl çıksın senden. Bak Şermin bile daha çok kanıyor senden. Senin kanayan yanın ise başın,  çok ağrıdığında kanayan burnun. O kadar. Şöyle bir yumruk indirebilseydim burnuna, ne gülerdi buna değil mi, hayatını çengelli iğnenin iki kumaşı birbirine eklemesi gibi senin hayatına iliştiren Şermin. İliştirme dedim, dikkat et. Beynimin sol lobu matematiğin bütün kurallarını yakıp Nirvana’ya ulaşacak. Yanacak elektrotlar aracılığıyla. Yangın bir elektrik iletimiyle son bulacak. Paradoksa bak!

“Doktor Celal geliyor.” diyor Tufan. “Hadi Ref’et  seslenişi duyuluyor.” Oturduğu yerden kalkarken “Celallenme.” diyor gülümseyerek. “Yanacak olan benim.”

Devamı Cins 2018 Ekim sayısında…

 

 

Posted in Genel