Hüseyin Atlansoy: “Aranjman Çağındayız Oğlum”

Hadi oğlum anlat da. Müşteriyi boş ver. Çıkıp akşama… 55’ten sonra da sabaha kadar yanalım ağlayalım. Hadi dokun. Ağlayalım. Ben, Pena Tufan. Ah bana Tufan. Yok öyle yedi göbek İstanbul üç kuşak da Amasya’dan. Ne burjuva ne aristokrat. Tufan’ım ben. Diş doktoru alkolik Tufan.

HÜSEYİN ATLANSOY

Önce söz vardı diyor senin Ateş. Söz bir, Allah birmiş. Âdemmiş yani yok hükmündeymiş. Sonradan çıkmış ikilik. Habil imiş önce, sonra Kabil işi karıştırmış anlayacağın. Ahlak, demişler önce; tutkuyu katıvermişler yanına. Katı yakıt misâli. Hiç konuşmaz sanırsın dilinden neler dökülüyor. Sen ahlakmışsın Ref’et ben de tutku oluyormuşum iyi mi? E hani fena değil yani. Fena diye bir şey de varmış söyleyip duruyordu pek anlamadım. Sahi biz seninle olur a bir gün karşı yakalarda birbirimize silah çekersek ne olur? Fena mı? Ahlak, tutkuya karşı. Ref’et,  Tufan’a, Anna Karennina Gruşenka’ya, Puşkin Lermontov’a… Öyle diyordu seninki. Hadi kolay gelsin.

Hiç duymuyor Ref’et. “Elli beş oğlum bu, elli beş.” diye tekrarlıyor. Heyecanlı. Yaptık anlaşmayı diyor ne istersek çalacağız. Peter Gabriel mi olur artık, Yes mi Genesis mi? “Second Home By The “ sözcükleri dökülüyor Tufan’ın ağzından. Denizden sonra ikinci ev. İkinci ev… Son anda fark ediyor bu söylediğini. “Ah ne yaptım” bakışı yüzünde asılı kalıveriyor. Şimdi kuduracak deniz, kabaracak. Bak titriyor bak. İçindeki kaplanlar şimdi uzatacak pençelerini. İkinci ev. Yapma Ref’et, dur. Bu sadece bir şarkı ismi yapma dur (Elimden sıkı sıkı tutuyor. Güzelim, diyor gel diyor. Her cumartesi Laleli’den çıkıyoruz. Şöyle hızlıca iniveriyoruz. Köprünün hemen altından sola doğru. Kebapçıya da götürüyor da bu ikinci ev. Bu… Bu, bu…  Bu. Bu tanımadığım sima kim? Kim bu biraz buyurgan bu şen şakrak bu badi bacak kim?)

Tamam… Ref’et. Bak benimkisi iflas ediyor… Sendeki bu ciğer ne be kardeşim? Yiyor musun içiyor musun bu mereti? Tamam, pamuklu motorlu bu meret. Yalnız ateş olan yerden çıkar duman. Sense kül olmuşsun da haberin üç vakit sonra geliyor. Olur, başla elli beşe. Vur kafasına kafasına kederin. İnce tellerinde gezinirim ben de şu mavi gözlü santa luçiya gitara ayarlı sözlerin. Pena’sız çalmam ha… Benim hayatım da müziğim de steril. Ne gülüyorsun ha Ref’et? Ben sana gülüyor muyum? Dün iyiydik ama değil mi? Ne demek dün bitti Gitti mi yoksa Erkal? Ne sözler onlar öyle. Sanırsın Bebek’inn aristokrat çocuğu. Yok, Glenn Gould’un piyanosu, yok Hacı Taşan’ın bozlağı. Neymiş… Toprakmış. Toprağın ruhunun müziğini yapmalıymışız. Aranjman çağındayız oğlum aranjman. Bak Esin Engin’e, Ajda’ya. Ne toprağı ben kendimden çok Fransa’nın sen nehrini görmüşüm. Alçak… İki dokundum gitara, üç söz söyledi kerata yakışıklı da ha, zenci mi desem yoksa Arap? Tamam  Ref’et çok esmer. Çok esmer iyiymiş. Bir de Ertuğrul’u var bunun. Bunu bir çarpmış bir daha çarpmış satrançta. Santranç?

Satranç evet. Kesin solak. Sallama şu ayağını sallama.

Devamı Cins’in 2018 Kasım sayısında…

Posted in Genel