Hayret, teslimiyet, kapitalizm

Gaza ruhundan, fetih arzusundan, Allah’ın adını yüceltme davasından vazgeçip, medeniyetimizi inşa edip, köprüden geçenden de geçmeyenden de altın almaya niyetlendik, dünyayı bizim zannedip, mülke el koymaya kalktık, heyhat! Hakikati elimizde tuttuğumuz, tabi olana dağıtacağımız vehmine kapılıp şirke mi yaklaştık, erimiş demire kudretini verene teslim olacağımız yerde o demirden nice medeniyetler mi çıkarmak istedik, bilmeyi isterdim…

ERCAN YILDIRIM

Kendi hayatını davasının içinde eritenin ulu bir yola girdiği fikriyle büyüdük!

İslam davasından başka bir yolun yoldan çıkmak olduğunu hamdolsun bilenlerdeniz!

Bizi İslamla şereflendirene layık olabilme kaygısını gündeminden çıkaran bir milletin mensubu olmayı hiçbir zaman istemedim. İnandım ki milletimiz kendisine sunulan Muhammed (sav) Ümmeti olmanın yüksek kıymetini idrak etmede öteki milletlerden kat kat üstündür. İnandım ki milletim İslam’dan başka bir sığınağa talip olmamıştır; o yüzden Türkiye diye bir ülkede yaşıyor, o yüzden her İstiklal Harbi’nden alnımızın akıyla çıkıyoruz. Ama bir kez olsun düşünmeyelim mi, niçin İstiklal Harbi veriyoruz sürekli!

Gaza ruhundan, fetih arzusundan, Allah’ın adını yüceltme davasından vazgeçip, medeniyetimizi inşa edip, köprüden geçenden de geçmeyenden de altın almaya niyetlendik, dünyayı bizim zannedip, mülke el koymaya kalktık, heyhat! Hakikati elimizde tuttuğumuz, tabi olana dağıtacağımız vehmine kapılıp şirke mi yaklaştık, erimiş demire kudretini verene teslim olacağımız yerde o demirden nice medeniyetler mi çıkarmak istedik, bilmeyi isterdim…

İstiklal Harbleri verip, her seferinde uçurumun kenarından dönen bizlerin sahiden saf, sahiden temiz, içten bir imana sahip olduğumuzu düşünmek istiyorum. Öyle ya, rahmetli ebem saati sorardı, eğilir kaştan güneşe bakardı, kuşluk namazına, işrak namazına, teheccüde her şeyden çok dikkat ederdi, sektirmezdi, iki rekat kılması gerekirken dörde tamamlayınca günaha girip girmediğini sorgulardı… Temiz bir imanı vardı, Abdülkadir Geylani’nin Peygamberimize aşkını, yolculuğunu, anasına olan ahdini anlatır dururdu…

Hayret içindeydi, dünyaya hayret ederdi, varoluşa hayret ederdi; imanı hayretle başlardı. Bize her zaman “Allah iyi kişilerle karşılaştırsın” diye dua ederdi.

İslam’ın bir tecrübe olduğundan çok saflıktan kaynaklanan bir hayret olduğunu düşünürüm… Korku ve ümit arasında yaşamayı Kitabımız’dan öğrendiğim gibi, varoluşun aşka korku ve ümitle bitiştiğini yaşı erbaine gelmiş olanlar rahatlıkla bilebilir.

Müslüman Derken…

Bir Müslüman olarak başımıza gelenlerle başımızda olanlar arasında bağlantı kurmaktan kaçındıkça beka kaygısını iliklerimize kadar yaşayacak, İstiklal Harblerini çoğaltacağız.

Dünya sisteminin başını kendi başının üstüne koyan bir İslami düşüncenin varlığını bize kimse dayatamaz.

Bu bir retorik… Halbuki dayatmadan kabul eden İslam coğrafyamız var. Rahatsız olmuyoruz, küfrün siyasetini takip ederek aralardan kaçak yollar, kaçak yayınlar, kaçak umutlar, kaçak hedefler çıkarmaktan hiç gocunmuyoruz. Oysa ki, küfrün neoliberalizmle, televizyonla, bankayla, sosyal medyayla, borsayla, doların ve Fitch’in trendleriyle meşgul olduğumuz sürece kalbimizin pası artacak, gönlümüzün çelebi tarafı ölecek.

Devamı Cins Nisan sayımızda…

Posted in Genel