Furkan Çalışkan: “Mutfak Poetikası ya da Toprağın Tecrübesi”

Toplum geçirdiği tarihsel süreçleri bilinç dışı bir alanda muhafaza eder. Öfkesini, isyanını, refahını, dirliğini ve dağılışını bir limit ile belirler. Toplumsal olanı izah etmek için toprağa bakmak gerekir bazen. Mühendisler toprağın tecrübesini hesaba katmaktan bahsederler. Bu şudur: Toprak, binlerce yıl içerisinde üzerine konulan yükleri aklında tutar. Misal beş yüz yıl önce üzerine bir ev ya da cami inşa edildiyse, üzerine yüklenen bu en yüksek gerilim artık onun limitidir.

FURKAN ÇALIŞKAN

Şiir, bir aciliyet ihtiva eden dünyanın en yavaş eylemidir. O kendi saatine sahiptir. Onun geometrisi, olgu ile sezgi arasındaki eşiktir. Aşınmış bir mermerin yassı ve pürüzlü yüzeyi şiirin mekânına dair bir hacmi gösterir bize. Hareket, artık mermerin hafızasıdır. Büyük bir kapının eşiğine konan o mermer kalıp, üzerinden içeri giren ya da dışarı çıkan milyonlarca insanın hareketini kaydetmiştir. Zaman, maddenin aşınmasında donarken şiirin kapısı açılır. İyi bir şiiri okumak yıllar alır. Okuma eyleminin bitebilmesi için yaşanması gereken ya da hatırlanması gerekenler vardır. Bu sebeple zaman ve mekân şiirin tarihsel sürecini metnin yapıp edebildikleri tükendikten sonra devralır. Okurun şiire ortaklığı da bu aşamada başlar. İşte yıllarca sürecek olan budur.

Toplum geçirdiği tarihsel süreçleri bilinç dışı bir alanda muhafaza eder. Öfkesini, isyanını, refahını, dirliğini ve dağılışını bir limit ile belirler. Toplumsal olanı izah etmek için toprağa bakmak gerekir bazen. Mühendisler toprağın tecrübesini hesaba katmaktan bahsederler. Bu şudur: Toprak, binlerce yıl içerisinde üzerine konulan yükleri aklında tutar. Misal beş yüz yıl önce üzerine bir ev ya da cami inşa edildiyse, üzerine yüklenen bu en yüksek gerilim artık onun limitidir. Daha sonra bu yapı yıkılıp ortadan kalktığı zaman toprak eski haline tam olarak dönemez ama limit durumunda da uzaklaşmıştır. Eğer tekrar üzerine bir yapı inşa edilecekse toprağın bu tecrübesinin hesaba katılması ve limit durumunun belirlenmesi gerekir. Şiirin toplum içindeki ederi de biraz böyledir. Büyük şiirler o limit tecrübenin imkanlarını kullanırlar. İyi şiirler ise limitlere gidemeseler de toprağın ya da toplumun hafızasından beslenirler. Aksi mümkün değildir. Peki, meselenin eksenini biraz değiştirelim. Şair, şiire ait olanı nasıl görür, nerede görür ve tecrübe limitlerini nasıl sezebilir? Bu sorulara cevap aramadan önce şiir yazımının mekân içindeki tecrübesine bir göz atmak lazım. Üretimin mekânla ilişkisini konsantrasyon penceresinden değerlendirmek işimize yaramaz bu aşamada. Gürültülü bir kahvehanede ya da şakrak seslerin kapladığı bir çay bahçesinde yazmak ile sessiz ve steril bir çalışma odasında yazmak arasındaki farkı bir kenara bırakarak, şiirin görüldüğü mekânın mahiyetine odaklanalım.

 

Devamı Cins Ocak 2019 sayısında…

 

Posted in Genel