Dünya görülmez ama duyulur

“Çoktandır yabancı bir cismin kalbime sürtünmekte olduğunu biliyorum. Tecrübesiz olsaydım kalbimi seçmelerindeki düşmanlığı anlayamazdım.” Cahit Zarifoğlu

Ele geçirilemeyecek hazinen kalbin senin. O yüzden bu çağın bütün hamleleri oraya yönelmiş durumda. Göğsüne nişan aldıklarına bakma. Vurmak istedikleri kalbin çünkü. Gözünü kapatmazsan asla göremezsin. Görmeye çalışma, duy bunu.

YUSUF GENÇ

Modern edebiyatın inandırmaktan çok şaşırtmak olduğunu söylemişti Camus. Kabul fiyakalı bir söz bu, giderek büyülü: Gözünü kapat ve gör. Ama şaşırtmak için değil, bilakis bir hakikati belki bininci kez yeniden dile getirmek için. Bininci kez bir kez de burada dile getirmek için. Kabul etmesek de açık: Bir ‘tanım’a bile tekrarlarımızla kavuşuyoruz. Bozarak fiyakalı bir tanım yapayım buna: Ezberin neyse sen de osun. Tekrarlarımızla ‘biz’ diye bir parantez açıyor, tekrarlarımızla giriyor yahut girmiyoruz oraya. Bugün artık kabul etmek zor gelse de din hayattır. Ve elbette nasihattir. Hayat da nasihattir. Yani tekrarlar ile koruruz elimizdekileri. Ezberlediklerimizle. Eve dönmek gibi düşünün bunu. Her gün eve dönmek gibi… Modern dünya da tersiyle bunun aynısı değil mi zaten? Ezberleme, ezberiyle hükmünü yürütüyor o da. O da yeniliğin tekrar edilmesinden başka bir şey mi sanki? O da hızın tekrar edilmesinden başka bir şey mi ki? Değil. Atomdan bomba çıkarabilen adam, bize hızın bir üst sınırı olduğunu da söylemişti. Yani giderek hızlanamaz, sabit kalır ve o hızı tekrar eder. Ediyor da bu yüzyıl. Tekrarlar yüzyılı.

Gözünü kapat ve gör.

Fiziksel bir yasa: görmek için göze değil önce ışığa ihtiyaç var. Işık var mı? ‘Tanrım ne kadar karanlık’ diyecek değilim. Bir kavram olarak zamandan söz ediyorum; önce zamana ihtiyaç var. Bir ilke olarak hakikatten söz ediyorum; önce göze değil, gönle ihtiyaç var. Tıpkı zekâya değil, akla ihtiyacımız olduğu gibi. Kabul çok yenildik.  Kabul, yetmez mi dedik. Giderek her şey gibi bu da bir tekrara dönüştü. İlk cesamet kazandığı yerde, dünyayı görmeye çalıştık. Kaba hatlarıyla iki yüz yıl önce işte. Bunun bir kabahat olduğunu fark etmeksizin dünyayı görmeye çalıştık, çalışıyoruz, belki çalışacağız. Hâlbuki dünya görülmez ama duyulur. Çünkü tekrarımız Batı, dünyanın görüleceğini öğretti bize. Kabahat sadece onlarda değil, onlar da dünyanın görülebileceğini sanıyor. Biz de. Onlar da dünyanın duyulabileceğini anlamıyor. İki yüz yıldır biz de… Hayır! Gerçekten görseydik, yaş akabilirdi gözümüzden. Bunu söylüyorum.

Posted in Genel