Ajda Pekkan Çengelköy’e taşındı

2

İbrahim Paşalı

 

Karar vermem yaklaşık otuz yılı bulmuş. Çocukken izlediğim o filmi, bir kere daha izlemeye karar vermek için cesaretimi topladığım o gece, kar yağdığını hatırlıyorum. Boğaziçi’nde çatılar bembeyaz, Çengelköy kartpostal olmuştu. Manzaranın güzelliği, korktuğumun başıma gelmesini engelleyemedi. Geçen otuz yılda çok şey değişmesine rağmen, sonuç değişmedi: Filmi izledikten sonra yine depresyona ve yatağa girdim. Yataktan çıkmak için iyi bir sebebim yoktu. Herkes ve her şey bekleyebilirdi. Ancak çok güzel şeyler insanda geç kalmışlık, yıllarını beyhude yere harcamış duygusunu uyandırabilirdi.

Haddimi biliyordum. Alfred Hitchcock yönetmen koltuğunda, Kim Novak kamera karşısında, ben ise yine yatakta olmalıydım. Beni yataktan çıkarabilecek bir kahraman yoktu. Bütün kahramanlar kapışılmıştı. Ben de kendime Yedi Uyurlar’ı örnek aldım.

Depresyonun Türkçeye nasıl tercüme çevrilebileceğini düşünüyordum mesela. Kuralı biliyorsunuz: Anladıysan, anlatabilirsin. Ben de anlatmaya çalıştım. Sonunda minibüs diline çevirmeyi başarmıştım: “Depresyonda olmak deplasmanda olmaktır.” Burada deplasmandaydık.

O duyguyu Çengelköy’de öğrendim. Alfred Hitchcock’un Vertigo adlı filmini ilk kez izlediğimde. Çengelköy’de ilkokul öğrencisiyken. Kim Novak’ı ilk kez Kerime Hatun camiinin karşısında gördüm. Caminin karşısındaki iki katlı mavi ahşap evde. Tophane’den Çengelköy’e taşınırken, sadece 12 Eylül Darbesi değil sorular da bizi takip etmişti. Çengelköy’ün adını ve nerede olduğunu bilen pek yoktu. Tarif etmekte zorlanıyorduk. Ta ki bir gün Ajda Pekkan Hızır gibi yardımımıza yetişene kadar. Gazeteler duyuruyordu: “Ajda Pekkan Çengelköy’e taşındı.”

Posted in Genel